10 research outputs found
Attack-Resilient Supervisory Control of Discrete-Event Systems
In this work, we study the problem of supervisory control of discrete-event
systems (DES) in the presence of attacks that tamper with inputs and outputs of
the plant. We consider a very general system setup as we focus on both
deterministic and nondeterministic plants that we model as finite state
transducers (FSTs); this also covers the conventional approach to modeling DES
as deterministic finite automata. Furthermore, we cover a wide class of attacks
that can nondeterministically add, remove, or rewrite a sensing and/or
actuation word to any word from predefined regular languages, and show how such
attacks can be modeled by nondeterministic FSTs; we also present how the use of
FSTs facilitates modeling realistic (and very complex) attacks, as well as
provides the foundation for design of attack-resilient supervisory controllers.
Specifically, we first consider the supervisory control problem for
deterministic plants with attacks (i) only on their sensors, (ii) only on their
actuators, and (iii) both on their sensors and actuators. For each case, we
develop new conditions for controllability in the presence of attacks, as well
as synthesizing algorithms to obtain FST-based description of such
attack-resilient supervisors. A derived resilient controller provides a set of
all safe control words that can keep the plant work desirably even in the
presence of corrupted observation and/or if the control words are subjected to
actuation attacks. Then, we extend the controllability theorems and the
supervisor synthesizing algorithms to nondeterministic plants that satisfy a
nonblocking condition. Finally, we illustrate applicability of our methodology
on several examples and numerical case-studies
Learning Optimal Strategies for Temporal Tasks in Stochastic Games
Synthesis from linear temporal logic (LTL) specifications provides assured
controllers for systems operating in stochastic and potentially adversarial
environments. Automatic synthesis tools, however, require a model of the
environment to construct controllers. In this work, we introduce a model-free
reinforcement learning (RL) approach to derive controllers from given LTL
specifications even when the environment is completely unknown. We model the
problem as a stochastic game (SG) between the controller and the adversarial
environment; we then learn optimal control strategies that maximize the
probability of satisfying the LTL specifications against the worst-case
environment behavior. We first construct a product game using the deterministic
parity automaton (DPA) translated from the given LTL specification. By deriving
distinct rewards and discount factors from the acceptance condition of the DPA,
we reduce the maximization of the worst-case probability of satisfying the LTL
specification into the maximization of a discounted reward objective in the
product game; this enables the use of model-free RL algorithms to learn an
optimal controller strategy. To deal with the common scalability problems when
the number of sets defining the acceptance condition of the DPA (usually
referred as colors), is large, we propose a lazy color generation method where
distinct rewards and discount factors are utilized only when needed, and an
approximate method where the controller eventually focuses on only one color.
In several case studies, we show that our approach is scalable to a wide range
of LTL formulas, significantly outperforming existing methods for learning
controllers from LTL specifications in SGs
Organik Tavukçuluk Projesi (Organik Etlik Piliç Yetiştiriciliği)
Ülkemizde bu konu ile ilgili olarak ilk olan bu projede organik ve konvansiyonel etlik piliç yetiştiriciliği verim, kalite ve maliyet yönleriyle karşılaştırılmıştır. Projede aynı zamanda, organik etlik piliç yetiştiriciliğinde yerli yem katkı maddesi olan eterik yağ katkısının kullanılabilirliği araştırılmıştır. Projede yavaş gelişen ve hızlı gelişen etlik piliç genotipleri kullanılmıştır. Yavaş gelişen etlik piliçler hem organik hem de konvansiyonel, hızlı gelişen etlik piliçler sadece konvansiyonel şartlarda yetiştirilmiştir.
Yavaş gelişen etlik piliçler organik sistemde daha iyi yemden yararlanma değeri gösterirken, konvansiyonel sistemde yetiştirilen hızlı gelişen etlik piliçlere göre yaklaşık % 51 daha kötü yemden yararlanma değeri elde edilmiştir. Kalite parametreleri açısından farklılık genelde genotip farklılığından kaynaklanmıştır. Organik sistem kalite, lezzet ve sağlık açısından incelenen parametrelerde herhangi bir iyileşme sağlamamıştır. Omega-3 miktarının organik piliç etinde daha az çıkması organik sistem için beklenenin tam tersi bir durum olup, bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Eterik yağ karışımı katkısı, konvansiyonel hızlı gelişen grupta yemden yararlanma ve mortalite oranında önemli iyileşmeler sağlarken, yavaş gelişen etlik piliç gruplarında incelenen özellikler açısından herhangi bir farklılık oluşturmamıştır.
Gerek yemden yararlanma değerindeki kötüleşmenin, gerekse maliyetlerdeki yüksekliğin, organik piliç etinin konvansiyonel piliç etine kıyasla 2 katı fiyatla satılması ile giderilebileceği ve daha karlı bir üretim olacağı görülmüştür.
Bu proje ile ülkemizde ilk kez organik etlik piliç yetiştiriciliği başarılı bir şekilde bilimsel olarak incelenmiş ve uygulanmıştır.
Yem kompozisyonu, genotip ve gezinme alanı bitki örtüsü ile organik sistemde yetiştirilen etlik piliçlerin besi performansı ve et kalitesi arasındaki ilişkilerin ortaya konduğu daha fazla sayıda araştırmaya ihtiyaç vardır
Organik Tavukçuluk Projesi (Organik Yumurta Tavukçuluğu)
Bu çalışmada, dış kaynaklı beyaz (Lohmann LSL) ve yerli kahverengi (ATAK-S) yumurtacı tavukların organik ve konvansiyonel sistemde yetiştirilmelerinin yumurta verim performansı, yumurta iç ve kabuk kalitesi, yumurtanın kısımları, protein oranı, kolesterol miktarı ile yağ asitleri kompozisyonu üzerine etkileri incelenmiştir.
Her iki yetiştirme sistemde de beyaz yumurtacılar yerli kahverengi yumurtacılara kıyasla daha yüksek yumurta verim ve ağırlığına sahip olmuşlardır. Organik sistemde beyaz yumurtacıların yumurta verimi ve toplam yumurta sayısı düşerken, kahverengi yumurtacıların yükselmiştir. Beyaz yumurtacıların yaşama gücü kahverengi yumurtacılara kıyasla organik sistemde % 14 düzeyinde daha düşük olup, ölümler kanibalizmden kaynaklanmıştır. Organik sistemde yumurta ağırlığı beyaz yumurtacılarda rakamsal, kahverengi yumurtacılarda ise istatistiki olarak artmıştır. Organik sistemde yem tüketimi yönünden genotipler arasında fark bulunmazken, kafes sisteminde kahverengi yumurtacılar beyaz yumurtacılardan % 3.77 oranında daha fazla yem tüketmişlerdir. Beyaz yumurtacılar kahverengi yumurtacılara kıyasla her iki yetiştirme sisteminde de daha düşük yemden yararlanma değerine sahip olmuşlardır. Yemden yararlanma değeri organik sistemde kafes sistemine kıyasla beyaz yumurtacılarda % 21.0, kahverengi yumurtacılarda ise % 8.8 düzeyinde kötüleşmiştir. Yumurta kabuk ve iç kalitesi beyaz yumurtacılarda daha iyidir.
Yetiştirme sisteminin yumurta ak, sarı ve kabuk oranına, genotipin ak ve kabuk oranı üzerine olan etkileri önemli bulunmuştur (P<0,05). Her iki genotipte de organik yumurtaların kabuk oranının konvansiyonele kıyasla daha yüksek olduğu görülmüştür. Organik ve konvansiyonel beyaz yumurtalarda, kahverengi yumurtalara göre daha yüksek kabuk oranı olduğu tespit edilmiştir.
Yumurta protein oranı üzerinde yetiştirme sisteminin etkisi önemsiz (P>0,05), genotip etkisi önemli (P0,05).
Organik ve konvansiyonel yumurtaların linolenik ve toplam omega-3 yağ asitleri ile omega-6/omega-3 oranları arasında önemli (P<0,05) farklılıklar bulunmuştur. Organik yumurtaların omega-3 içeriği konvansiyonel yumurtalardan daha düşük, omega-6/omega-3 oranı ise daha yüksektir.
Sonuç olarak, yetiştirme sistemi ve genotip incelenen yumurta verim ve kalite parametreleri üzerine önemli etkilerde bulunmuştur